05 Haziran 2007

ESRA TEYZESİNDEN ACI BİR ÇOCUKLUK HİKAYESİ


Çocukluğuma açılan gizli bahçe. Yeşilliğin ortasında dört katlı bir bina. Üçüncü kat balkonundan bahçeye, yandaki apartmanın balkonunda oynayan sarı saçlı sümüklü kıza ve arada da soldaki apartmanın uzun balkonunda karşılıklı top oynayan ikizlere bakan iki kardeş.
Oğlan daha büyük. Balkon demirlerine yapıştırdığı kollarına çenesini dayamış, rahatça seyrediyor çevreyi. Kızın ise boyu yetmiyor demirlerden bakmaya. Mecburen demirlerin arasından bakıyor O da.
Sümüklü sarışın kızı balkonda kendi kendine şarkı söylüyor. O’nun yaşadığı apartman daha yüksek. O’na bakma için başını sağa çevirip biraz da yukarı kaldırıyor küçük kız. Belli belirsiz gülüyor, söylediği şarkıyı O da biliyor. Tutunduğu demirlerden destek alarak oynamaya ve şarkıya eşlik etmeye başlıyor.
Bahçenin girişinde bulunan tulumbanın etrafı, her sabah olduğu gibi, yine çok kalabalık. Ellerinde bidonlar, üzerlerinde çiçekli basmalar, başları tülbentli şişman kadınlar bağırarak konuşuyor ve sıralarının gelmesini bekliyorlar. Yanlarında getirdikleri üstleri pasaklı, burunları akmış çocuklar tulumbadan su çekme savaşı veriyor. Kadınlardan ikisi aynı anda çocuklarına bağırıyor. Biri oğlunu tokatlayarak geri çekiyor. Balkonda durup tüm bu karmaşayı izleyen kız çocuğu abisine bakarak gülüyor. Abisi yaşına rağmen oldukça vakur duruyor. Annesinden tokat yiyen oğlanın hiçbir şey olmamış gibi koşarak bahçedeki dut ağacına gittiğini görünce sinirleniyor ancak. O’nu gören diğer çocuklar da peşinden gidip ağacın etrafında toplanıyor. Öfkesinden ellerini yumruk yapıp sıkan abi, ne yapacağını bilmez bir vaziyette balkonda öylece duruyor. Bahçeye inmek istese, kahvaltıyı hazırlayan annesini sinirlendireceğini ve az önceki şamarın bir benzerini yiyeceğini biliyor. Kardeşi ise kolundan tutarak çekiştiriyor. Minicik parmaklarıyla, asalak karıncalar gibi ağacı saran çocukları gösteriyor. Abi çaresiz, omuzlarını kaldırıyor, umursamıyormuş gibi yapmaya çalışarak.
Bir kadın sesi duyuluyor. Uzun balkonlarında top oynayan ikizlerin anneleri, çocuklarını kahvaltıya çağırıyor. Toplarını da alarak itaatkar bir şekilde eve giriyorlar, kahvaltı yapacaklar.
Sümüklü kız ikizleri fark etmiyor bile. Kolu ile burnunu siliyor. Yanına gelen büyük annesi söylenmeye başlıyor. Cebinden çıkardığı kullanılmış mendil ile kızın kırmızı burnunu ve hala ıslak olan kolunu siliyor. Söylenmeye devam ederek içeri giriyor. Kız söylenenleri hiç duymuyormuş gibi oyununa devam ediyor. Akşam işten gelecek olan annesini bekliyor sükunetle.
Bahçedeki kalabalık gürültülerini de yanlarına alarak dağılıyor. Su dolu bidonların ucunda tutmaya çalışan çocuklar da anneleri ile birlikte bahçeyi terk ediyor.
Sessizleşen bahçede, çocuklarını kahvaltıya çağıran annenin sesi yankılanıyor. İki kardeş birbirine bakıp, aynı anda mutfağa doğru yarışa başlıyor. Annelerinin gülen yeşil gözleri, rafadan yumurtanın o bildik kokusu, bahçedeki salkım söğüdün dallarında oynaşan serçelerin cıvıltısı mutfağı kaplıyor. Her lokma ayrı bir keyifle yeniliyor, sohbet katık oluyor onlara.
Ani bir gürültü ile sıçrıyorlar yerlerinden. Bağrışlara ve feryatlara anlam veremiyorlar
Önce küçük kız olmak üzere sırayla balkona koşuyorlar. Anne neler olduğunu tahmin ediyor ama çocukları çoktan balkona çıkıyor bile. Yeşillikler ve ağaçlar arasında yaşanan arbedeyi anlayamayan çocuklar, bir cevap arar gibi önce birbirlerine sonra da annelerine bakıyorlar. Anne, yavrularını içeri çekmeye çalışıyor ama balkon demirleri elleri ile sıkı sıkıya yapışan şaşkın çocukları ikna etmek mümkün olmuyor.
İkizler de, bu kez topları olmadan, balkona çıkıyorlar. Sümüklü kız, burnunu yine koluna sürerek fal taşı gibi açılmış gözleri ile etrafına bakıyor. Büyük annesi de merak içerisinde yanına geliyor, önce kızın başına şaplağı indiriyor ve gözleri bahçede, kızın burnu siliyor..
Bağrışmalar giderek yaklaşıyor. Binanın yanından, her gün artık yemekler ve su verdikleri köpek ve yavruları fırlıyor. Yüzlerinde dehşet ifadesi var, anlıyorlar başlarına geleceği.
Anne hala çocuklarını içeri çekmeye çalışıyor. Çocukların yüzünde de benzer bir ifade var ama onlar henüz kavrayamıyorlar olan biteni.
Köpekler, karşıdaki çalılığa dalıyor, ellerinde kocaman tüfekleri olan adamlar da peşlerinden.
Kız bir çığlık atıyor. Sümüklü kız büyük annesine sarılıyor, bakamıyor. İkizler de tıpkı kızın abisi gibi donup kalıyorlar.
Arka arkaya silah sesleri ve acı feryatlar duyuluyor. Belediye’nin itlaf ekipleri, mahalle çocuklarının sahiplendiği, sevimli anne köpeği, yavruları ile birlikte hiç gözlerini kırpmadan öldürüyor. Bir savaşı andıran sahnelerin ardından hala kulaklarda yankılanan bir ses ve feryatlar var sadece bahçede.
Sümüklü kız, yüzünü büyük annesinin eteğine kapatarak ağlamaya başlıyor. Üzeri sümük olan kadın bu kez hiçbir şey demiyor. İkizler hala oldukları yerde duruyorlar, şoka giriyorlar.
Annelerinin sıkıca sarıldığı iki kardeş hıçkırarak ağlıyor. Annesinin kollarından kurtulan abi, koşarak içeri gidiyor ve kendini odasına kapatıyor.
Küçük kız, ağlamaktan kıpkırmızı olmuş gözlerini annesine dikiyor. Hıçkırıkları konuşmasına izin vermiyor.
“Neden?” diye sorarken annesi yeniden sarılıyor hem de sıkıca. Biliyor ki bu cinayet sahnesi kızının gözünden hiç silinmeyecek.
Anne de hıçkırmaya başlıyor.

ESRA İÇER/17.06.06/Ankara

04 Haziran 2007

SOKAKTA KÜÇÜK BİR KÖPEK


Merhaba,
Cumartesi günü bir olay geldi başıma, camdan bakarken bir baktım küçücük bir köpek çocukların elinde sefil bir durumda, hemen koştum sordum çocuklara onlarda; köpeği köşede bulduklarını ayaklarının titrediğini, ısınsın diye güneşe getirdiklerini söylediler, ben çocuklarla konuşurken onların elinden kurtulan zavallı köpecik gölgeye atıverdi kendini, adeta baygın gibi. Neyse hemen süt aldık, saldırdı süte, öyle aç öyle periþan ve öyle miniktiki onu orda bırakamazdım, hadi bıraktım, ben gece uyku uyuyamazdım.

Neyse hemen dükkandan bir koli aldım küçümanı koydum getirdim dükkana, kutuda 1 saatten fazla baygın yattı, sonra kalktı ortalığı batırdı :) sonra sütünü içti, bu süreç akşama kadar sürdü. E ben aldım getirdim bu miniği ama nereye verecektim, benim görgüsüzlerle dolu apartmanımda köpek bakabilmem mümkün değildi, dükkanda da kalamazdı küçücük yerde, hemen aklıma sevgili Ayten Hanım geldi, kendisi Eskişehir'den heryere yardım elini uzatabilen bir insan. Sağolsun bir isim verdi ama orda da gençlik hastalığı belası olduðundan götüremedim, biraz daha araştırınca Çankaya belediyesinin barınağını buldum, görevliler ikiletmeden getirin biz bakarız dediler. O geceyi haydar bizim evde geçirdi, huzurlu ve rahat bir ortamda güzel bir uyku çekti, ertesi sabah bir koli sütü ve haydarı da alıp doğru barınağın yolunu tuttuk. Endişelerle gittim barınağa, çünkü barınak deyince insanın aklına neler geliyor neler bunu burda yazmama gerek yok.

Barınağın girişi düzenli temiz, kapı açık, nizamiyede güler yüzlü bir bayan, hemen gelip baktı haydara, hoşgeldiniz dedi bebekler koğuşu ilerde dedi. Gittik bebekler koğuşuna bir ton bebek hepside tostoparlak, sağlıklı, ordada sevimli bir genç kız ve bir bey karşıladı bizi, hemen haydarı aldılar, genel bir kontrolden geçirip yeni odasına koydular.

Barınak genel olarak, temiz, bakımlı. Çok sayıda çalışan var, hepsinin de vicdanlı olduğu hem gözlerinden hemde hayvanların durumlarından belli. Hayvanlar sıska değil, başka barınaklardakiler gibi kemikleri sayılmıyor, su kapları su dolu ve temiz, o kadar köpek olmasına raðmen barınakta koku yok. Gözlerimle gördüðüm için söylentilere inanmamaya karar verdim, eğer sizde içiniz rahat etsin istiyorsanız, gidin görün. Ben haydarı gönül huzuru içinde bıraktım oraya, Allah belediye başkanından ve orda çalışanlardan razı olsun. Son diyeceğim bu.

Sevgiler,