03 Haziran 2008

YİTİP GİDENİ BOŞUNA BEKLEMEK...

Derlerdi ki kayıp acısı ölüm acısından kötüymüş. Mezarının yerinin belli olması bir nimetmiş. Ben düşünürdüm, ölüm bir son oysaki kayıpta bir umut vardır. Meğer ne kadar yanılmışım. Yaşamadan bilemezmiş insan, yaşadım bildim.
19 Mart 2008 tarihinde kayboldu BALKIZ, o günden bugüne yazamadım elim varmadı. Resimlerine bakamadım. Aklıma geldikçe aynı acıyı tekrar tekrar yaşadım. Ancak şimdi yazabilme cesaretini toparladım.
Bir gün önce telaşla geldi kızım, sanki bana bişeler anlatır gibiydi telaşı ama ben anlayamadım.
Kızım 1 sene önce gelmişti bana; çok zayıftı, uyuz başlangıcı vardı, halsizdi, bitkindi hep uyumak istiyordu. Ben onun bal rengi gözlerine aşık oldum, çok sevdim. En güzel yemekleri pişirdim ona sevgimle beraber sundum. Kızım düzeldi, uyuzu kalmadı, tüyleri pasparlak olmuştu. Gözleri daha bi güzel bal rengiydi artık. Gözlerime bakıp teşekkürünü sevgisini anlatırdı. Yağmurda ıslanır koşa koşa gelirdi ben onu kurulardım, severdim hep severdim.
Kış geldi, kar yağacaktı, kızım dışarda üşüyecekti. Klübe yaptırdım ona. Ama bir kez bile girmedi içine, karda yattı ama yinede klübeye girmeyi reddetti. Benim kızım küpeliydi. Büyükşehir
Belediyesinin ilk küpeledikleri köpeklerdendi. Kısırlaştırmak için yakaladıklarında yaşadıkları her ne ise Balkız kapalı ortamlarda kalmayı asla istemiyordu. İçeriden korkuyordu ve klübesini hiç sevmedi. Bende ona kapının önüne köpükten yataklar yaptım. Orayı sevdi kızım. Hep orda uyurdu.
0000912 numaralı mavi küpe taşıyordu. Küpeli oluşu bir nevi rahatlatıyordu beni, küpeli ya bişe yapmazdı ona belediye falan. Alıp götürmezlerdi. İnsanlar korkmazdı, küpeli ya, aşılı ya.
Kaybolmadan bir hafta önce küpesinin, numara yazansmı düşmüştü. Metal kısım duruyordu ama içime bi kurt düştü. O kurttan nefret ediyorum. Bunları önceden hissetmekten nefret ediyorum. Aradım belediyeyi. İstersem tekrar küpeleyebileceklerini ama buna gerek olmadığını söylediler. İçim çok rahatlamadı ama kızım tekrar aynı eziyetleri çeksin istemedim.
19 Mart günü, sabah geldim kızım yoktu. Oysaki burdan ayrılmazdı. Neyse oyuna dalmıştır dedim. Gelmedi. Akşam oldu gelmedi. Acıkmış olmalıydı gelirdi. Diğer köpekler onun sıkı arkadaşıydı. Onlarla gezer oynardı ama yemek vakti onları eker gelirdi. Ben kızıma tavuk yapardım. O kuru mama sevmezdi. Bazen tavukta yiyesi olmazdı. Elimle tek tek yedirirdim.
Nazlanırdı. Nazlatırdım. Kırpıktan sora bi köpeği bu kadar sevebileceğimi tahmin etmezdim ama sevdim. Balkızı çok sevdim.
Ertesi gün yine gelmedi, belediyeyi aradım. Bu bölgeden alım yapmadıklarını söylediler. Hatırı sayılır hayvan korumacı büyüklerimi aradım. Sağolsunlar onlarda soruşturdular. İki kez barınağa gittim. Tek tek o zavallıcıklara baktım benim kızım yoktu. Onların hepsini alıp gelesim geldi ordan. Hepsi yalvaran gözlerle bunu istiyordu. Alamadım. Lanet olsun ordarakıp geldim.
Günler geçti. Yolda yürürken, arabayla giderken gözümün gördüğü heryeri günlerce taradım. Herkese sordum. Her kuytuya baktım. Barınağa resimlerini götürdüm. Yok yok yok. Sanki yer yarılmış koca köpek içine girmişti. Öldüyse ölüsü nerdeydi. Topu topu iki sokak arasında yaşayan köpek hiç çok uzağa gitmediki şimdi kaçıp gitmiş olsun. Hem niye kaçsın, kaçmazdı beni severdi kızım. Evini severdi.
Mailler attım, dostlarımdan destek mailleri aldım. Herkes elinden geldiğince aradı dualar etti. Ama nafile Balkız yoktu. Beraberinde en yakın arkadaşı olan yine küpeli siyahkızda yoktu. İkisi aynı gün kaybolmuş, üçüncü kankaları Efeyi boynu bükükrakmışlardı.
Biliyormusunuz kaybolduklarının ertesi günü Efe geldi, elimi yaladı, gözlerime baktı uzun uzun. Oda bişey anlatmak istiyordu. Ben yine anlamadım. Efe biliyordu onlara ne olduğunu ama anlatamıyordu. Anlayışı kıt olan bir türdenim nede olsa ben. İnsanım işte. Onları yokeden de bi insandı. Sevende insandı, yaşatanda insandı, öldürende insandı.
O günkü hislerimi tarif etmem imkansız. O günde edemezdim. Edebilsem o gün yazardım bunları ama edemezdim. İçim yandı. İçiniz yandıysa daha önce bilirsiniz. En güzel tarifi bu işte, "içim yandı", kavruldu. Çaresizdim. Aklıma bin türlü bişey geliyordu. Her türlü vahşet senaryosu.
Bugüne kadar dilsiz zavallı hayvan dostlarımın başına gelen, gördüğüm duyduğum tüm üzücü olaylar birleşmiş, beynimde türlü türlü şekillerde Balkızın başına geliyorlardı. Uyumadım, uyuyamadım. Yemedim, yiyemedim. Kızım açtı. Tavuk görmek istemedim. Balkızım severdi.
Hala tavuk görmek istemiyorum. Yaşıyorsa günlerdir ne yapardı. Ben onu elimle beslerdim. Of Allahım. Ölmüş olsa, artık güvende olduğunu bilirdim. Ama kayıptı, kimbilir kimlerin elindeydi. Ne durumdaydı. Beni bekliyordu kurtarayım diye ama ben ulaşamıyordum. Düşündükçe yine delirecek gibi oluyorum ama gerçekten kayıp sahibi hergün yanarmış bunu öğrendim.
Halen yolda bir beyaz köpek görsem durup bakıyorum. O mu? Değil. O olsa nasılda kucaklarım kızımı. Beni tanır mı? Tanımazhiç. Onlardaki vefa, karşılıksız sevgi başka hangi canlıda var. İnsanda yok bunu biliyorum. Sizde iyi biliyorsunuz.
Kızım kayboldu, ben yandım. Dilekçeler yazdım telefonlar açtım. Biz almadık dediler. İnandım :) Başka ne yapabilirdimki? 1 ay sonrada KARAKIZ kayboldu. Aynı süreç baştan başladı. Sonuç mu? Aynı.
Biliyorum ki, ben bu dünyadaki yaşam süremi durdurana kadar bu süreç böyle sürecek. Hayvanlar yok edilecek. Turistlere şirin görünmek adına kamyonlarla toplanıp canlı canlı gömülecekler. Sorada biz yapmadık diyecekler. Hiç onlar yapmazki zaten. Bu hayvanlar kendi eceliyle ölür ve ne tesadüfki gider o çukurlara girerler.
Gelecekler, ve yine çok sevilecekler
Zamanı gelince gidecekler...
Not: Acımı benim yüreğiminvamında anlayabilen. Benim gibi hissedebilen ve o günlerimde beni mailleriyle telefonlarıyla dualarıyla yalnız bırakmayan, Çağıl Hale KAYAR'a ve Ayten TUTKUN'a, Esrama ve benim kadar üzülen ama beni teselli etmek için soğukkanlı görünmeye çalışan, barınak yollarını aşındıran "güzel yürekli babama" teşekkür ederim.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Ah can yoldaşım, teşekkür ne demek! Keşke elimizden fazlası gelseydi de Balkız'a ulaşsaydık. Ama, onun daha iyi biryerde olduğunu düşünmekten başka çare yok. Seni seviyorum...

Adsız dedi ki...

Kayıp yolu gözlenmesi, akibeti hakkında bilgi sahibi olunamaması ve adını koyamadığınız bir duygunun devamlı beyninizi kemirmesi, ölüm acısından da kötü olduuğundan hiç şüphemiz yok. Bunu sevdiğiniz varlığı kaybedip bulduğunuzda 1 dakika bile anlamanıza yetip de artıyor bile.